Henüz uyanmış gözlerini yeni açmıştı. Yerinden doğrulmadan ve kıpırdamamaya çalışarak arkasını dönüp beline kenetlenen elin sahibine, kocaman ellerinin arasında yavaş yavaş kaybolduğu adama baktı… Uyuyordu.
Yastığın kenarına, giysilerinin arasında bedeninin kıvrılmış yerlerine gömülen adamı izlemeye başladı.
Burnuna baktı, burnu ve dudaklarının arasına sinen bıyıklarına dokundu. Yanaklarının üzerinde biriken çokça sakalın arasına daldı. Özellikle düşkün olduğu alt dudağında biraz oyalandı, tadını anımsamaya çalıştı.
Biraz sonra, belki durgun ve sessiz uyuduğundan belki de ne olursa olsun onun kırılgan yanını her zaman tanıdığından, adamın çocukluğuna doğru daldı, kapalı gözlerine baktı uzunca. Çıkardığı sesleri dinledi. Ayrı şehirlerde, farklı zamanlarda geçirdikleri çocukluklarını düşündü. Eskimiş fotoğraflarda hayal etti koyu gözlerini. Oyun oynadığı sokakların taşlarını çizdi aklında, karış karış takip etti yürüdüğü yolları.
Perdenin püskülleri arasından sızan gökyüzünün üzerine saçılmış altın taneleriyle kirpikleri turuncuya boyanan adamın soluklarını içine aldı. Bir süre bekleyip iade etti.
Kafasını kucağına, adamın üşüyen ellerine doğru götürdü, öptü… Gözlerini kapadı, uyumaya devam etti.